Arhavi ile ilgili herşey

Hiç Arhaviyi gördün mü?..Çkar Arkabi koz'iriyi?..Have you ever seen Arhavi..Arhavi,Kültürü,Tarihi,Doğal Güzellikleri,Yemekleri,Gelenekleri,Dereleri,Tepeleri,Dağı,Taşı,Herşeyi....Daha fazla fotoğraf için facebook/Arhavi Arkabi Hacişi sayfasından albümlere göz atınız...

29 Eylül 2022 Perşembe

Sepet Örücülüğü



“Sepetumun ipleri

Keseyi omuzumi

At kara peştemali

Bi goreyum yuzuni…”

Karadenizlinin fındık dallarından örerek yaptığı sepetlerin, geniş kullanım alanı var bölgede. Bu yaygınlık, elbette bölgenin coğrafi durumundan kaynaklanıyor. Arazi dağlık olduğundan, yakın zamana kadar, yerleşim birimleri arasındaki ulaşım dar patika yollarla sağlanıyordu. Sadece kıyı yolu motorlu taşıtların işlemesine elverişliydi. Yine arazi durumu nedeniyle at ve kağnı arabaları da kullanılamadığından, kuşaklar boyu, çeşitli sepetlerle taşıma işinin yürütülmesi gelenek halini aldı. Her ne kadar son yıllarda araba yollarının yapılması, taşıma işinde motorlu araçların kullanılması sayesinde, el ve sırtta taşıma büyük ölçüde azaldıysa da, bütünüyle ortadan kalkmış değil. Özellikle çay ve meyve toplama ihtiyacı, geleneğin devamını gerekli kılmış.
Sepetler geleneksel olarak, evin odalarında ve dışarıda, belli başlı yerlerde toplu halde yapılan çalışmalarla örülür. Bu niteliğinden ötürü, sepetçilik bir aile sanatı olmuş. Dededen, babadan gelip, kuşaklar boyu devam etmiş.

Bir el sanatı sepetçilik; bir marifet. Birbirine bakarak öğreniliyor; daha doğrusu sepetçiler, sanatı topluca çalışarak birbirlerinden öğreniyorlar. 4-5 kişi biraraya geliyor, biri çubuğu çıkarıyor, öbürü örüyor. Bir usta günde 3 sepet yapabiliyor.

Sepetin ana maddesi, fındık çubuğu. Geçmiş dönemlerde, daha doğrusu çay ekiminden önce geniş fındıklıklar varmış. Onun için, sepet örenler malzeme sıkıntısı çekmezmiş hiç; ihtiyaç duydukları fındığı çevreden, kendi fındık bahçelerinden sağlayabilirlermiş. Ancak zaman içinde, fındıklıkların çaylığa dönüşmesi yüzünden bu imkan kalmamış durumda. Bu sebeple fındık çubukları başka yerlerden gelmeye, 30-40 adetten oluşan bağlar halinde sepetçilere satılmaya başlamış.

Sepet yapımında iki alet kullanılır: “Tahra”, bir diğer adıyla “nacak”; yani baltanın küçüğü. Bir de bıçak. Nacak, fındık çubuğunun ağaçtan kesilmesi için kullanılır. Çubuğun bölünmesi ve soyulması içinse, bıçak vardır. Elin kesilmemesi, parmakların yırtılmaması için, bıçağın gövdesiyle sapı arasına bez sararlar.

Sepet, fındık çubuğunun örülmesiyle yapılır. Erkekler kadar, kadınlar da görür bu işi. Çubuğun ucuna yakın kısmı bıçakla kertilir, çubuk ayrnı yerden dizde bükülür, yine aynı yerden kesilerek uzun ve yassı şeritler çıkarılır. Bu şeritlere Trabzon yöresinde “zon” ya da “öz”, Rize yöresinde “tomaç” Lazlarda mtke3i derler. Şeritlerin bir tarafında yahut kenarlarında renkli kabuk kalır. Bunlar bıçakla yontulur, temizlenir, böylece her yanı beyaz hale getirilir. Eğer yontulmazsa kabuk olduğu gibi kalır, böylece şeridin bazı kısımları renkli olur. İsteyenler şeridi bu şekilde örerler, Böylece sepet renkli, süslü bir nitelik kazanır.

Şeritler çıkarıldıktan sonra fındık çubuğunun ortasında kalan yuvarlak kısmın adı, Rize yöresinde “istami”dir. Bu da ortadan ikiye ayrılır, böylece iki tane istami çıkar. Sepetin örülmesine, yukarıdan başlanır, İstami, yukarıdan aşağıya iner. Sepetin altına, dip tarafına, sağlamlaştırmak konulan iki ayağa “topuk” veya “dip” adı da verilir. Bu ayaklar, sepetin yere konulmasını sağlar.

Örme işi bittikten sonra sepete ip takılır, iplerin ucu topuklara bağlanır. İpler iki omuzdan geçirilip, sepet sırta asılır.

Sepette neler taşınmaz ki... Satmak için pazara götürülen meyve, sebze, yağ, peynir, pekmez... Çarşıdan, kasabadan alınan gaz yağı, tuz, un, şeker, giyecekler... Boy boy olur sepetler. Çay sepetleri büyüktür, sırta alınır. Gübre sepetleri de sırtta taşınır, ama daha küçük olur. Sepetlerle 100, hatta 120 kiloluk yükler taşıyanlar vardır...

Her sepet sırtta taşınmaz. Mesela küçük sepetler vardır, elde taşınır. Sonra “Tiyeter” vardır; küçük, ama uzun bir sepettir. Yukarıdan aşağıya doğru daralır, dipte sivri bir şekil alır. Bunlar üzüm toplamada kullanılır. Rize yöresinde üzüm asmaları, ağaçlara bağlanır. Böylece asmalar ağaçların üst dallarına kadar uzanır. Bu sebeple, üzüm toplamak için ağaçlara çıkılır. İşte bu esnada, asmalardan koparılan salkımlar tiyetere doldurulur.

“Çehter”, sepetin büyüğü; gözleri geniş. Yaprak taşımakta kullanılır. Taş zeminli ahırlarda, hayvanların altına, üşümesinler diye yaprak sererler. Fındık, kızılağaç ve öteki ağaçlardan dökülen yapraklar toplanır, çehtere doldurulup ahıra taşınır. Bu yapraklar hayvan dışkısına karışınca, tarım alanında gübre olarak kullanılır; verimi artırır. İşte böyle; türlü türlü, çeşit çeşit sepetler var yöremizde. Dedik ya, şimdilerde kaybolmaya başlasa da, aslında bir aile sanatı sepetçilik. Sepetçiler toplanır, bir araya gelir, eşlenerek, birbirlerine bakarak sepet örerler... Bu sırada yârenlik eder, şakalaşırlar. Bir yandan iş görürken, bir yandan hoşça vakit geçirirler... Gelenek böyle.

Trabzonlu yazar Mustafa Reşat Sümerkan ve Rizeli araştırmacı Süleyman Kazmaz’ın bize sunduğu bilgilerden yararlanarak, Karadeniz’deki sepetçiliğe değinmeye çalıştık...

FINDIK ÇUBUĞU İLE SEPET ÖRME

Kış gelir ya, çoğu insan kışın köylerde yan gelip yatılır sanır. Elbette yatanlar da olur. Ama kış mevsimini çalışarak geçirenler de vardır. Eskiler için kışın yağmur ya da kar yağdığında sobanın başında bir yandan sohbet ederken bir yandan da bu alet edevatı örmek ya da var olanları onarmak zamanı değerlendirmenin en iyi yollarından biriydi. Köylerde kullandığımız o eski sepetler ve diğer alet edevat, şimdi tarihi eser oldu adeta.

Bu yazı, hem zamanı değerlendirmek hem de bağda, bahçede, evde ihtiyaç duyulan araç, gereç ve öteberilerin yapılışlarını anlatmak amacıyla kaleme alındı. Önce bununla ilgili yaşananları sonra da size eskiden Karadeniz ve özellikle Hemşinlilerin köy yaşamında muhtelif amaçlarla kullandıkları sepetler ve bunların nasıl örüldüğünü anlatacağım…

Zaman olarak önümüzdeki ya da geçen seneki kıştan bahsetmeyeceğim. Söz konusu olan otuz kırk sene öncesidir. Derdim, tepeleme yağan kar ya da kışın buz kesen soğuğunu anlatmak değildir. Köylerde, baharda, yazda hatta sonbaharda bağda, bahçede balta, kazma, kürek, yük taşımak için muhtelif boylarda sepetler kullanırız. Kadınların yün eğirirken, örgü örerken yumağı içine koydukları, meyve sebze toplarken kullandığımız sepetler vardır. Eskiden köy yaşamının vazgeçilmezi olan bu alet edevat satın alınmaktan çok bizzat köylüler tarafından yapılırdı. İşte bu alet edevatın yapılmasına en uygun mevsim kıştır. Çünkü diğer mevsimlerde köylüler bağda, bahçede ya da eve maddi gelir getiren başka işlerde çalışır. Eskiler için kışın yağmur ya da kar yağarken sobanın başında bir yandan sohbet ederken bir yandan da bu alet edevatı örmek ya da var olanları onarmak zamanı değerlendirmenin en iyi yollarından biriydi.

Biriydi diyoruz, çünkü sonra “tüfek icat oldu mertlik bozuldu” misali, devir değişti ve önce mısır tarlalarının yerini çay bahçeleri aldı. Sonra neredeyse her tarlaya yol gitti, ahırda inek kalmadı, ormandan çançi getirmeye gerek kalmadı, ağpunun yerini fenni gübre aldı, sepetlerin yerini de fenni gübre çuvallarından ya da ince brandadan yapılan çay bezleri ve çuvalları... Artık sepet örmeye de gerek kalmadı... Şimdilerde yol boyu mağazalarında irili ufaklı sepetçikler hediyelik olarak tezgahları süslüyor. Köylerde kullandığımız o eski sepetler ve diğer alet edevat, şimdi tarihi eser oldu adeta. Zamanla değere biner mi bilmem. İşte bu yüzden neredeyse yitip giden bu değerlerimizden sepet örmeciliğini dostların önerisi ile GOR dergisinde sizlerle paylaşma ihtiyacı duyduk.

Sepetlerin en bilineni eskiden mısır tarlalarında, sonradan da çay bahçelerinde kullandığımız, bölgemizde çay sepeti olarak bilinen sepettir. Gübre sepeti, adından da anlaşıldığı gibi ahırda biriken hayvan gübresini baharda bahçelere taşımada kullanılan sepettir. Çançi sepeti ise, sonbaharda dökülen ağaç yapraklarını hayvanların altına sermek için dağdan eve taşımada kullanılan sepet. Buyrun yakından tanıyalım sepetlerimizi;

Sepet (Galat) : Yöremizde sepet örmede kullanılan ana malzeme fındık çubuğudur. Kışın sepet örmek için sonbahardan hazırlık yapmak gerekir. Sepet örmeyi bilenler sonbaharda ekin kaldırma, kışlık odun gibi işleri bittikten sonra, sepet örmek için gerekli yabanı fındık (vayi gağni) filizi tedarikini yaparlar. Diyeceksiniz ki yabanı olmayan fındık çubuklarından sepet örülmez mi? Elbette örülür, ama fındık sepetten daha kıymetli olduğundan yabanı olmayan fındık dalları yazıklanır, ancak budama işleminde açığa çıkan dallar kullanılır. Yani bizim bölgede sepet örme işinde malzeme önceliği ve yoğunluk yabani fındık ağacındadır. Fındık ağacı tek gövdeli bir ağaç değil, her biri topraktan bağımsız olarak çıkan, fazla dal vermeden uzayan bir filizler kümesidir ve ocak diye adlandırılır. Hatta bir türküsü de vardır bunun;

Funduk çibuği gibi

Dalsuz boyendum dalsuz

Anneler boyetmesun

Benum gibi ikbalsuz

Sepet örmek için fındık çubuklarının nispeten taze, uzun, düzgün ve esnek olanları seçilir ve kesilir. Sepetlik taze fındık çubukları ortalama iki, üç metre ve üzeri boyda olmalıdır. Kartlaşmış olanlar ise kışın soğuğunda sobada odun olmanın dışın bir işe yaramaz. Esnek fındık çubuklarından ne kadar çok olursa o kadar iyi olur. Çünkü köylerde herkes sepet örmeyi bilmez, ama herkesin sepete ihtiyacı olur.

Bizim köyün bilinen sepetçilerinden biri de babamdır. Ben, 10-15 yaşlarımda babamın peşine, gittiği her bir işe giderdim. Babam da beraber olduğumuzda yaptığı her işi bir öğretmen edası ile bana öğretirdi. Oğul derdi; bir gün lazım olursa, kendi işini kendin yaparsın. Lazım olmazsa zarar etmiş olmazsın.

Babamın peşine gittiğim zamanlardan aklımda kalanlar vardı. Ancak bilgilerimi tazelemek için babamla bu araç gereçler ve sepet örmeciliği üzerine koyu bir sohbet yaptık. Yani demem o ki, bu ve benzeri konularda yazıyı yazan ben olsam da, yazdıran temel kaynak babam Dursunali Vayiç’tir.

Babam köyümüzün civarındaki yabanı fındık ağaç yerlerini bilirdi. Birlikte kestiğimiz fındık çubuklarını sırtlar getirip kapıda çeşmenin altına bırakırdı. Musluğu da hafifçe açık bırakırdı. Yağmur yağdığında da çubuklar kurumasın diye ıslanırdı. Kuruyunca işlenirken kırılır bir işe yaramazdı.

Babam diğer işler bitip de sepet örme zamanı gelince, hava soğuk değilse kapıda, soğuksa evin içinde ateşin yandığı ve uyumak dışında günlük hayatın döndüğü solonda uygun bir yer seçer ve işe koyulurdu. Sepet örme işinde dizlere çok iş düşüyor, bu yüzden kalınca eski bir kumaş veya branda türü bir şeyle dizlerini örterdi. Önceden hazırlanmış ve o gün için kullanacağı kadar yanına istiflemiş olduğu fındık çubuklarından birini özenle seçer ve dizinin üzerine alır, iyice bilenmiş bıçak ile fındık çubuğunun baş kısmının dört parmak kadar iç kesiminde bir çentik açardı. Sonra çentik açılan yer dizinin tam ortasına gelecek şekilde fındık çubuğunu her iki taraftan tutarak kendine doğru çekerek bükerdi. Bu esnada çentik açılan zayıf noktadan fındık çubuğunun üst katmanı ayrılır, o ayrığı devam ettirerek çubuğun sonuna kadar götürürdü. Bu yöntemle bir fındık çubuğundan dört bilemedin beş adet sepet örmeye uygun esneklikte şerit çıkarılırdı. Elde edilen şerit halindeki bu malzeme henüz ham haldedir, daha terbiye edilmesi gerekir.

Hemşince “tskum” dediğimiz bu malzemenin Türkçesi var mıdır? Varsa da nedir ben bilmiyorum. Fındık çubuğundan tskum çıkarma işi, fındık çubuklarının çokluğuna göre birkaç gün sürebilir. Tskum çıkarma işi bittikten sonra, bu tskumlar diz üstünde tek tek elden geçirilerek bıçakla düzensiz yerleri ve kabuğu soyularak sepet işlemeye uygun duruma getirilir.

Sepet örme işi, çıraklıkla öğrenilen, kendine göre incelikleri olan, beceri ve ustalık gerektiren bir iştir. Detaya girmeden genel hatlarıyla izah edersek; Sepet, istenilen büyüklüğe göre kafi sayıda (genellikle büyük sepet için 18-20, digina için 10-12 adet) boylamasına tskumların arasından bir içten bir dıştan olacak şekilde enlemesine tskum geçirilmesi ve bunların Hemşince’de maxol dediğimiz basit bir aparatla sıkıştırılması şeklinde örülür. Usulüne uygun iki adet ayak takılır ve taşımak için ipler bağlanır.

Örmeye sepetin geniş ve çember şeklinde olan ağız kısmından başlanır. Sepet adeta bir huniyi andıran silindirik biçim alacak şekilde örülür. Bu silindirik yapının dar olan tarafı sepetin dibidir ve bu dip kısıma sanki arka ve ön her iki taraftan da bastırılmış gibi yassı bir şekil verilir. Bu dar dip tarafın yassı iki köşesine uçları örgünün içine girecek şekilde yine fındık dallarından yapılmış ayaklar yerleştirilir. Sepetin ağız kısmına daha önceden hazırlanarak su altında bekletilen uygun kalınlık ve esneklikte fındık çubuğu çember haline getirilerek yerleştirilir ve bu iş için sepet örmeye başlanırken uçları uygun şekilde bükülerek bırakılmış olan dikey ve yatay tskumlarla örülerek sepet ağzı kullanıma uygun sağlamlıkta örülüp tamamlanır.

Örme işlemi bittikten sonra taşıma iplerinin takılması için sepetin ön iç kısmına ve ağız kısmının yaklaşık bir karış altından yarım parmak kalınlığında 30-40 santimetre uzunluğunda bir fındık çubuğu yatay olarak tskumlarla işlenerek sepete monte edilir. Bu çubuğun her iki tarafına sepetin dış kısmından örgü aralarından geçirilerek birer ip bağlanır, iplerin uzunluğu sırta almaya uygun şekilde ayarlanarak alt uçları da sepetin alt ayaklarına ayrı ayrı bağlanır. Artık sepetimiz tamamlanmış demektir.

Sepete estetik bir görünüm vermek için tskumlar hazırlanırken bazı tskumların kabuğu soyulmaz bu kabuklu tskumlar ustanın estetik zevk ve maharetine göre örgünün belirli yerlerinde kullanılarak sepete estetik bir görünüm de kazandırılmış olur.

-Küçük Sepet (Digina): Hemşincede digina dediğimiz sepet; hacim ve ağırlıkça daha az miktarda yük taşımaya yarayan ve daha çok bağ bahçe işlerinde kullanılan, galata göre nispeten küçük sepetlerdir. Yukarıda anlatılan yöntemle daha küçük boyutlu olacak şekilde örülür.

-Gübre Sepeti (Ağpi galat): Adı üzerinde gübre taşıma amaçlı sepettir. Büyüklük olarak galat ile digina arası hacimdedir. Hayvan gübresinin ağırlık ve lapamsı özelliği nedeniyle bu sepetlerin nispeten küçük ve daha dayanıklı olması gereklidir. Bu nedenle bu sepetler diğer sepetlere göre daha kalın tskumlarla örülür. Bu sepetlerin başka bir özelliği de gübrenin sızmaması için sepetin sırta gelecek kısmının veya iç kesiminin tamamının naylon veya branda ile kaplanmasıdır.

-Kuru Yaprak Sepeti (Çaçi galat): Bu sepetle kışın hayvanların altına sermek için sonbaharda ormanda toplanan kuru yapraklar taşınır. Çaçi galat için daha çok esnekliği düşük olan artık tskumlar ve tskum çıkarılmayan fındık çubukları kullanılır. Örülmesi daha kabaca ve kolaydır. Boylamasına ve enlemesine kullanılan çubuk ve tskumlar 2-3 parmak girecek aralıklarla bi nevi ağ gibi örülür. Genişlik ve yükseklik olarak diğer sepetlerin hepsinden büyük ve silindirimsidir. Büyük olduğu için ağırlığı da biraz fazladır. Ancak taşınacak malzeme kuru yaprak(çaç) olduğu için sepetin ağırlığı sorun teşkil etmez.

-El Sepeti (Xentskel): Günümüzde sadece köylerde ve bağda bahçede değil kentlerde iç mekanlarda da farklı amaçlarla kullanılan, çeşitli büyüklük ve biçimdeki bu sepetler diginadan da küçük olur, işlev ve yöresine göre tskum veya çeşitli bitki liflerinden örülür. Bu sepetlerin bizim bölgemizde ev ve iç mekanlarda kullanılanları ayaksız, köşeleri oval ve küp şeklinde olurlar. Dışarıda bahçe işlerinde kullanılanları ise çoğunlukla 10-12 adet tskumla örülür ve üç ayaklı olur. Bu sepetler hunimsi biçimdedir ve bir yere dayamadan durabilmesi için üç ayaklı yapılır. Meyve toplama işinde kullanılanları ise tek ayaklı yapılır ki iple ağaçtan aşağıya sarkıtmak mümkün olsun. Bu sepetlerin ağız kısmına elle taşıma amacıyla yine fındık çubuğundan yarım ay şeklinde bir sap takılır.

-Hasır Sepet (Tsvid): Tsvid bi nevi hasır çantadır. Yöresine göre değişik bitki liflerinden örülen Tsvid, yöremizde kestane ağacının kabuğundan çekme yöntemi ile elde edilen şeritlerle örülür. Kestane ağacından elde edilen bu liflere Hemşince “şeb” diyoruz.

Genel olarak 40X25cm ebatlarında tercih edilmekle birlikte muhtelif boylarda yapılabilir. Kestane kabuğundan 3-5 santimetre genişlik ve uygun uzunlukta yeterli sayıda şerit çekilerek, kenarları ve dış kısmı bıçakla soyularak örmeye uygun hale getirilir.

Örme aşamasında, önce örülecek tsvid’in boyutlarına uygun şebler hazırlanır, örneğin yirmi santimetre genişlik için kırk, kırk santimetre uzunluk için de seksen santimetre şeb’ler kullanılmalıdır. Sonra uygun bir iskemleye oturularak iki diz birleştirilir. Yüzeyin düz olması için diz üzerine bez türü uygun bir şey örtülür. Genişlik için hazırlanan şeblerden üç adedi diz üzerinde enlemesine sağdan sola uzatılarak sıralanır ve kalça altında her biri birbirine bağlanır. Uzunluk için ayarlanan şeblerden üç adedi de, enlemesine uzatılıp bağlanan üç adet şebin orta kısmından bir alttan bir üstten geçirilerek işlenir. Sonra, ele alınan başka bir şeb’i orta yerde örülmüş olan yerin bir yerine monte ederek, örülen yerin çevresinde daire biçiminde dolanarak bitime kadar bu şekilde şeb’ler birbirine ek yapılarak örülür. En son üst, yanı ağız kısmında arta kalan fazlalıklar uygun şekilde bükülerek körleştirilir, böylece tsvide bir çeşit desen verilmiş olur. Yine ağız kısmının sağ ve sol uçlarındaki fazlalıklar kendi ekseni etrafında çevrilerek geriye doğru iyice monte edilerek tsvide sap takılacak şekilde yuvarlak iki halka oluşturulur. Oluşturulan bu halkalara şeb bağlanarak tsvide sap yapılır.

-Kol sepeti. (Çapug): Kadınların genellikle yün işi örgülerini koymak için kullandıkları kola geçirilebilir özellikte, içine en fazla 2-3 yumak sığacak büyüklükte sepetçik. Çapug eskiden özellikle yün çorap ören her kadının olmazsa olmazı idi. Özellikle yaylalarda bir kadın çapugu koluna geçirip evinden dışarı çıkmışsa işlerini bitirmiş sıra sohbete gelmiş demektir. Bizim gençliğimizde genç kızlar pek tercih etmezdi ama daha önceden onlar da kullanıyor olacaklar ki şöyle de bir mani vardır;

Çapuge tevet tska

Madmaned mona

Tevet cagates ti

Hokis al hona

Üzülerek belirtmeliyim ki, ben bu güne kadar bu kol sepetlerinin bizimkiler tarafından örüldüğünü sanıyordum. Ancak babamla yaptığım koyu sohbette, böyle olmadığını; kol sepetlerinin de çam ağacından elde edilen tskum dediğimiz şeritlerle örüldüğünü ve bu işin erbaplarının bizim yaylanın (Bilbilan Fatmeçayır) alt kısmında Barxedag dediğimiz yaylaya çıkan Çxalur dediğimiz dağlı Lazlar olduğunu öğrendim. Çapugları rengarenk boyayan bu uzak komşularımızın biz çocuklar için tahta araba yaptıklarını da hatırlıyorum. Şimdi yaylalarda kadınların kollarında ne çapug kaldı, ne tahta araba, ne de o komşularımız...

-Oturak&Sandalye (Ator): Genellikle yaklaşık 30X30X40 cm ebatlarında dört ayaklı ve üzeri hasırla örülü iskemle. Eskiden köylerimizde yaslanabilir özelliği olmayan düz oturaklar vardı. Ben ilkokula giderken babam, iki adet yaslanılabilen sandalye yapmıştı, okulda ihtiyaç duyulduğu için ben bir tanesini okula götürmüştüm, bayağı bir havam olmuştu.

Ator için önce, Kızılağaç (betsxi) dışındaki kestane, Komar, Karayemiş, İstiric ağacı gibi sağlam ağaç çeşitlerinden ortalama kırk santimetre uzunluğunda, dört köşe ve her köşesi üç / dört santimetre genişliğinde dört adet ayak (dodik) hazırlanır. Bu ayaklar her biri iki yüzeyinden, diğer ayaklarla denk gelecek şekilde üç yerden matkap (galigun) ile delinir. Deliklerden ikisi yere yakın, biri oturulacak üst kısmın hemen altından açılır. Uçları bu deliklere sıkıca girecek şekilde on iki adet 1-2 santimetre çapında oturağın genişliği uzunluğunda köprü yapılır. Bu köprülerle ayaklar bir birine bağlanarak iskelet oluşturulur.

Bizim yöremizde oturağın oturma yeri genellikle iki çeşit malzemeden örülür. Bunlardan biri bizim siyoğ dediğimiz sarmaşıktan elde edilen lifler, ikincisi ise de mısır koçanının kabuğundan (çaç) elde edilen malzeme ile örülür.

Sarmaşığın yaprakları temizlenir. Sarmaşık gövdesi (vaz) kalın ise, gövdesi ip gibi boydan boya ikiye ayrılır. Kalın değilse, ikiye ayırmadan hafifçe bıçakla sıyırarak örülecek duruma getirilir. İkiye ayrılan da terbiye edilerek işlenecek duruma getirilir.

Oturak kısmının örülmesine, oturağın üst kısmındaki köprülerden birine sarmaşığın ucu bağlanarak başlanır. Sarmaşık karşısındaki köprünün üstünden altına döndürülerek, alttan tekrar beri tarafa getirilir ve bu işlem sandalyenin diğer köşesine kadar gerdirilerek devam ettirilir. Sıra diğer yönlü örmeye gelince, önceden gerilen sarmaşıkların zıt tarafından yeni bir başlangıç yaparak örülmeye başlanır. Burada sandalyeye desen vermek amacıyla önceden gerdiğimiz sarmaşığın belirli sayıda altından sonra üstünden tekrar altından vs. sarmaşığı geçirmek suretiyle o tarafın da sonuna kadar gidilerek örme işlemi tamamlanır.

Bu örmelerin de çeşitli incelikleri vardır. Örneğin sarmaşığa ek yapmak gerektiğinde, ek yerleri oturağın alt tarafına denk getirilir ki rahat oturulsun. Bu tarz oturaklar ıslandıktan sonra kurutulursa sağlam olur, ama sürekli ıslak bırakılırlarsa çabuk yıpranır.

Mısır kabuğu ile oturak örmek için, önce kabukların hasarsız ve uzun olanları tercih edilir. Bu kabuklar rüzgârda çok kurutulursa kırılır dağılır işlev görmez. Kabukların rengi yeşilden sarıya dönmeye başladığı zaman örülmeye en uygun zamandır. Örgüde kullanılacak mısır kabukları su dolu bir kaba konarak gevşetilir ve işlemeye hazır hale getirilir. Mısır kabuklarının 3-4 adedi saç örgüsü örülerek şerit haline getirilir. Örme işlemine tıpkı sarmaşık örerkenki gibi oturağın üst kısmındaki köprüye örgünün ucu bağlanarak başlanır ve yine yukarıdaki örme sırası ile örme işlemi tamamlanır. Bu örme biçiminde bir yandan mısır yaprakları bir birine ulanarak şerit haline getirilirken bir yandan da sandalyenin oturak kısmı birlikte örülmüş olur.

Bu aletlerin yapımında tecrübesi olmayan bir kişi bu bilgilerle sepet, çapug, tsvid, sandalye vs. örebilir mi bilemiyorum. Ancak biz babamla dağarcığımızdaki bilgileri, eksik edebiyat bilgimizle dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Edebiyat tahsilimiz olsa belki daha iyi anlatırdık ve okuyanlar da bu bilgileri daha kolay pratiğe dökebilirdi.

Bundan sonrası artık size kalmıştır, “emeklilik mesleğimi buldum” mu, yoksa “tak sepeti koluna, haydi herkes yoluna” mı, yoksa “sirtundaki sepetun ben olayım hamali” mi dersiniz bilemem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder